Pages

9 Mayıs 2011 Pazartesi

DOĞANIN EKSTREMLERİ

Ekstrem: En uç, en son anlamına gelmektedir. 
Diğer bir anlamı; aşırılık, ölçüyü kaçırmak, abartı" dır.
Kökeni extreme sözcüğüdür.

Dünyadaki Ölçülen En Yüksek Sıcaklıklar:
Afrika   58    El Aziziye
13 Eylül 1922
Avrupa 50  Seville, İspanya 4 Ağustos 1881

Dünyadaki Ölçülen En Düşük Sıcaklıklar:
Antarktika   -89.2   Vostok   
21 Temmuz 1983

2004 yılında Güneydoğu Asya’da meydana gelen tsunamide 300.000’den fazla insan ölmüştür.

28 Temmuz 1976 – Çin: Yüzyılımızın en çok ölümle sonuçlanan depremi. 8,2 büyüklüğündeki deprem Çin'in doğu kıyılarını vurdu. Merkez üssü Tangsham kenti olan depremde yaklaşık 500 000 kişi hayatını kaybetti.


Sıra Dışı Doğa Olayları 

Doğa olayları normal bir seyirde giderken bazen bu seyrin dışına çıkarak normalden çok yüksek veya çok alçak değerler gösterebilir. Bu durumu ekstrem olarak ifade etmekteyiz.


Ekstrem Olayların Sınıflandırılması

A.Hidrolojik Karakterli Ekstrem Olaylar :Aşırı Yağışlar ve Kuraklık
 
B.Jeolojik ve Jeomorfolojik Karakterli Eksrem Olaylar :Tusunami, Şiddetli Deprem,     
    Volkaniizma, Kütle Hareketleri


C.Klimatolojik Karakterli Ekstrem Olaylar :Aşırı Sıcak ve Soğuklar, Şiddetli Rüzgar ve
   Fırtınalar
 
 
 

A. Hidrolojik Karakterli

Su bilimi ya da hidroloji, suların yerküre üzerindeki dağılımını ve mekanik, fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini inceleyen disiplinler arası bir bilimdir. Su, aynı zamanda, fevkalade güçlü, yıkıcı bir unsur da olabilmektedir. Sık sık görülen seller ve kıyılardaki müthiş fırtınalar, büyük ölçüde can ve mal kaybına sebeb olmaktadır. Ayrıca, arasıra yükselen yeraltı su seviyesi, zirai sahalarda çok büyük kayıp ve zararlara yol açabilmektedir. Hidroloji ilmi, suyun bu tahripkar kuvvetini kontrol üzerinde de önemli çalışmalar yapar.


Diğer fen bilimlerinde olduğu gibi, hidroloji de matematik, fizik ve kimya gibi bilim dallarından faydalanır. Her ne kadar jeoloji, jeokimya, zemin mekaniği, oşinografi ve meteorolojinin aralarındaki sınırlar çok bariz değilse de, herbirinin kendine has bir araştırma konusu vardır.

Sudan faydalanma ve korunma yapılarının projelendirilmesi tabiattaki su miktarı ve özelliklerinin bilinmesi ile mümkündür. Bunu ise hidroloji temin eder.

Aşırı Yağışlar ve Kuraklık

İnsanlar, beslenme, üreme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yaptıkları bütün etkinliklerini çağlar boyunca hakim olan iklim ve çevre koşullarına göre düzenlemişlerdir. Doğal olarak bu durum hayvanlar ve bitkiler için de geçerlidir. Ancak iklimde görülen bazı dalgalanmalar ve beklenilmeyen ekstrem (uç) olayların yaşanması, canlıların yaşamı üzerinde çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Bir yerde o güne kadar görülmeyen veya çok seyrek olarak görülen sıcak ve soğukların belli bir süre yaşanması, başta insanlar olmak üzere bütün canlılar ile doğal ve yapay çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü her canlının caklık, nem, rüzgâr, basınç gibi pek çok atmosferik değişkene karşı, mutlaka fizyolojik bir tepkisi vardır. Ancak çevreye ve iklim koşullarına en kolay uyum sağlayan, olumsuz sonuçlarından en az etkilenen canlı, insandır. Buna rağmen insan da, zaman zaman yaşanan, sürekli ya da geçici olarak görülen sıcaklık değişmeleri karşısında nemin de etkisiyle çaresiz kalmaktadır. Örneğin, yaşanan aşın sıcaklarda güneş çarpmasından, aşırı soğuklarda ise donarak, yaşamını kaybedebilmektedir.
Daha önce don,kar ve tipi gibi tehlikeli atmosfer olay lan anlatılırken dü­şük sıcaklıkların olumsuz etkileri üzerinde geniş bir biçimde durulmuştur. Bunun için burada daha çok aşın sıcaklıklar, özellikle de bunların insan üzerindeki olumsuz etkileri konusunda bilgi verilecektir.
Genellikle insanların yaşamlarını rahat bir biçimde sürdürebildikleri hava sıcaklık değerleri, 17°C ile 31°C'ler arasıdır. Doğal olarak normal yaşam için bu değerlerin altında ve üstünde belirli bir tolerans sının söz konusudur. Ancak bu tolerans sınır değerlerinin dışındaki sıcaklık değerleri, değişik bünyelerde çok farklı klinik sendromlara, fizyolojik streslere, hastalıklara ve hatta ölümlere bile neden olabilmektedir. Normal olarak ortalama vücut sıcaklığı 36.5-37.0 °C arasındadır. Aşırı sıcak ve nemin etkisiyle belli bir süre insanların hissettikleri sıcaklık 40.6° ve daha yüksek değerlere ulaşırsa bir sıcak hava dalgasının varlığı söz konusudur. Bu durumda güneş çarpmalarına bağlı ölümler görülebilmektedir. Yine yaşanan sürekli aşın sıcaklarda, çok sayıda insan kalp krizi ve diğer fizyolojik rahatsızlıklardan dolayı ölmektedir. Doğal olarak sıcaklıkla beraber artan nemin ve rüzgârın da bu olumsuz tablo üzerinde büyük etkisi vardır


• Bir yerde aşın sıcak ve soğuk havanın uzun bir süre devam etmesi, bir kuraklık nedenidir. Bu süre uzadıkça da, kuraklığın şiddeti artmaktadır. Subtropikal kuşak ile kutup bölgelerinde yaşanan devamlı kuraklık, oralarda yaşanan sıcaklık koşullarıyla ilişkilidir (Fizikî kuraklık, fizyolojik kuraklık). Örneğin, ABD'nin büyük bir kısmında 1977-2001 yıllarında etkili olan ekstrem kış koşul­lan ile aynı bölgelerde, 1980 yılında yaşanan ekstrem yaz koşullan, sonuçları çok ağır olan ve o güne kadar görülmeyen kuraklıkların yaşanmasına neden olmuştur.
Sıcak ve soğuk baskınları ile uzun dönem yaşanan ekstrem sıcaklıklar ve bunun sonucunda oluşan kuraklık, daha sık ve yaygın olarak orta enlemlerde görülmektedir. Yaşanan kuraklık daha önce kuraklık konusunda açıklanan zararların yanında dolaylı olarak insanlarda büyük strese ve salgın hastalıklara neden olmakta, özellikle hasta yaşlı ve dayanıksız kişiler başta olmak üzere bir;çok insan yaşamını yitirmektedir.

Ülkemizde Ekstrem sıcaklıkların yaşanması aşağıdaki olaylar sonucu olmaktadır.
Sibirya oluşumlu karasal kutbi (cP) hava kütlesi ile denizel kutbi (mP) hava kütlesinin beklenilmeyen, zamanlarda anî olarak bir bölgemize inmesi (karayel, yıldız ve poyrazla) ve orada belirli bir süre kalması, bir soğuk baskını olarak değerlendirilebilinir. Böyle bir durumda insanlar, hayvanlar ve bitkiler gibi bütün canlı varlıklar yaşamsal olarak etkilenmekte akarsular, göller ve göletler donmakta, enerji üretimi aksamakta ve büyük ekonomik kayıplar görülmek­tedir. Ayrıca ulaşımda büyük aksamalar yanında, can ve mal kaybına neden olan kazalarda büyük artış olmaktadır.
Yine, Karasal Tropikal (cT) hava kütlesinin güney ve doğu bölgelerimizden itibaren Basra alçak basıncıyla ülkemizi beklenilmeyen bir zamanda etkilemedi (keşişleme ve samyelinin etkili olması) ve yurdun büyük bir kesiminde belirli bir süre etkili olması da aşırı sıcaklara neden olmaktadır. Bu durumda insanlar başta olmak üzere bütün canlılar olumsuz yönde etkilenmektedir.

Ülkemizde yaşanan sıcak ve soğuk baskınları sadece hava kütlelerinin hareketiyle ilişkili değildir. Türkiye'nin jeomorfolojik özellikleri bazı yerlerde Föhn ve Dranaj rüzgârlarının oluşması için çok elverişlidir. Beklenilmeyen bir nan sıcaklık koşullarıyla ilişkilidir (Fizikî kuraklık, fizyolojik kuraklık). Örneğin, ABD'nin büyük bir kısmında 1977-2001 yıllarında etkili olan ekstrem kış koşulları ile aynı bölgelerde, 1980 yılında yaşanan ekstrem yaz koşullan, sonuçlan çok ağır olan ve o güne kadar görülmeyen kuraklıkların yaşanmasına neden olmuştur.
Sıcak ve soğuk baskınları ile uzun dönem yaşanan ekstrem sıcaklıklar ve bunun sonucunda oluşan kuraklık, daha sık ve yaygın olarak orta enlemlerde görülmektedir. Yaşanan kuraklık daha önce kuraklık konusunda açıklanan zararların yanında dolaylı olarak insanlarda büyük strese ve salgın hastalıklara neden olmakta, özellikle hasta yaşlı ve dayanıksız kişiler başta olmak üzere bir­çok insan yaşamını yitirmektedir.

Kuraklık
1907 yıllarda Çin’de meydana gelen kuraklıktan 24 milyon insan etkilenmiştir. 1965-1967 yılları arasında Hindistan’da meydana gelen kuraklıkta 1.5 milyon insan yaşamını yitirmiştir.                                          Nasreddin Hoca`nın gölünde su kalmadı
2007`de kuraklığa yenik düşen, Nasreddin Hoca`nın gölü olarak bilinen 30 bin hektarlık Akşehir Gölü`nün tamamen kuruduğu belirtildi. Yetkililer, çevresindeki sulama faaliyetleri devam ettiği sürece yağışlar olsa da gölün eski günlere dönmesinin zor olduğunu belirttiler




Aşırı Yağışlar





Aşırı Kuraklık







6 Mayıs 2011 Cuma

B. Jeolojik ve Jeomorfolojik Karakterli

Jeoloji veya yerbilim dünyanın katı maddesinin, içeriğinin, yapısının, fiziksel özelliklerinin, tarihinin ve onu şekillendiren süreçlerin incelenmesini içeren bilim dalıdır.Yer bilimleri bünyesinde ele alınır.
Yerbilim geniş anlamı ile, yerküresinin güneş sistemi içerisindeki durumundan onun fiziksel ve kimyasal özelliklerine, oluşumundan bu yana geçirdiği değişikliklere, üzerinde yaşayan canlıların evrimine kadar geniş bir kapsama sahiptir. Yeryuvarlağın tarihinden, yaşam, yerkabuğunun bileşimi ile yapısal koşullardan ve yer üzerinde gelişen evrimlere hakim kuvvetlerden bahseden bilimdir.
Yerbilim, dar anlamı ile ya da çoğunlukla algılandığı biçimiyle, bütün yeryuvarlağının değil, özellikle ortalama kalınlığı 35 km olan katı yerkabuğunun bilimidir. Bu şekliyle jeoloji, yeryüzünü ve yeryüzü ile insan toplulukları ilişkisini inceleyen coğrafyadan ve yerküresini tüm olarak fiziksel yöntemlerle inceleyen jeofizikten ve jeokimya ve de jeodeziden ayrılmaktadır.
Astrojeoloji (bazen gezegensel jeoloji olarak çevrilebilecek planetary geology olarak da anılır) ise güneş sistemindeki diğer cisimlere jeolojik prensiplerin uygulanmasını içerir. Bununla birlikte, selenoloji (Ay bilimi - Ay'ın incelenmesi) gibi, özelleşmiş terimler de kullanılmaktadır.
Yerbilimciler Dünya'nın yaşının yaklaşık olarak 4.6 milyar (4.6x109) yıl olarak tanımlanmasına yardımcı olmuşlar, Dünya'nın litosferinin hareketli tektonik plakalara ayrıldığını tespit etmişlerdir. Teorik boyutun yanı sıra, jeoloji çok geniş bir pratik alana sahiptir; yerbilimciler örneğin dünyanın doğal kaynaklarının ve metallerin yerlerinin tespit edilmesine ve idare edilmesine yardımcı olurlar. Ayrıca değerli taşlar ve birçok mineral ile de ilgilenirler.
Jeoloji sözcük olarak ilk kez Jean-André Deluc tarafından 1778 yılında kullanılmış ve Horace-Bénédict de Saussure tarafından 1779 yılında sabit bir terim olarak ortaya atılmıştır. Bu bilim dalı Encyclopædia Britannicanın 1797'de tamamlanan üçüncü baskısında yer almasa da 1809'da tamamlanan dördüncü baskıda uzun bir açıklama ile yer almıştır[1]. Sözcüğün daha eski bir anlam taşıyan ilk kullanımı ise Richard de Bury tarafındandır ve dünyevi ile teolojik hukukun ayrıştırılması anlamını taşır.
Jeoloji sözcüğü Yunanca γη- (ge) "arz, dünya" ve λογος (logos) yani "kelam"dan köken almaktadır. Türkçe'de kullanılan sözcük, Türkçe'ye Fransızca géologie sözcüğünden gelmiştir. Fransızca sözcük ise Latince geologiadan türemiştir.


Jeomorfoloji, yerbiçimbilim olarak da bilinir, Yer'in yüzey şekillerinin tanımlanmasını ve oluşum süreçlerinin açıklanmasını konu edinen bilim dalıdır. Jeo yani "yer", morfo, yani "şekil" ve -loji yani "bilim". Jeomorfoloji (geomorphology), karalar üzerinde ve denizaltında yerkabuğunun yüzeyinde görülen şekilleri (landforms) inceleyen, oluşum ve evrimlerini açıklayan, bunları kendi metodolojisi içerisinde sınıflandıran, coğrafi dağılım ve gruplandırmalarını, nedenleriyle birlikte araştıran bir bilim dalıdır. Bu tanım doğrultusunda çok disiplinli bir bilim dalı olan yerbilimleri topluluğunun bir dalını oluşturur. Jeomorfoloji konusu bakımından bazı ülkelerde (ABD, Kanada) yerbilimleri içerisinde, yerkabuğunun yapısı ve dinamiğiyle ilgili jeolojinin, bazılarında ise (Türkiye, Fransa) insan-doğal çevre koşulları arasındaki ilişkiyi inceleyen fiziki coğrafyanın alt dalıdır. Fiziksel coğrafik yaklaşımda jeomorfolojinin konusu olan yerşekilleri iklim, sular ve doğal canlılarla birlikte değerlendirilir. Jeolojik açıdan ise yerkürenin cansız elemanları olan yeryapısı, yerşekli, iklim ve sular (fizyografya) jeomorfolojinin konusunu oluşturur. Jeoloji, jeofizik, haritacılık, toprak bilimi ve taş bilimi jeomorfolojinin yararlandığı başlıca bilim dallarıdır. Jeomorfoloji incelediği konulara göre alt dallara ayrılır. "Fluviyal Jeomorfoloji" akarsuların oluşturduğu yeryüzü şekillerini, "Karst Jeomorfolojisi" kireçtaşları üzerinde oluşan şekilleri, "Kıyı Jeomorfolojisi" deniz ve göl kıyılarındaki şekilleri, "Buzul Jeomorfolojisi" buzullar tarafından oluşturulan yeryüzü şekillerini inceler.
Yukarıdaki tanımdan da anlaşılabileceği gibi jeomorfoloji, yerkabuğunda güncel olarak süregiden yerşekillenmesi süreçleri ile uğraşır ve nihai olarak jenetik yaklaşımla bu şekillenmenin tarihçesini ortaya koymaya çalışır. Yerkabuğu ve yer yapısında güncel olarak meydana gelen olay ve değişimler aynı zamanda jeolojinin de konusudur ve jeoloji bilimi bunlardan topladığı bulgularla yerkürenin zaman içerisinde geçirdiği evrimi aydınlatmayı hedefler. Bu kapsamda jeomorfoloji bugünün jeolojisi, jeoloji ise geçmişin jeomorfolojisi olarak değerlendirilebilir. Jeomorfoloji bilimi fiziksel coğrafya ve jeoloji araştırma yöntemlerinin her ikisini birden kullanır. Jeomorfolojik araştırma ve anlatımlar genelde sistematik ve analitik olmak üzere iki türde yapılır. Uygulamalı jeomorfoloji araştırmalarında ise jeolojideki mühendislik alt disiplini araştırmalarına benzer yöntemler uygulanır. Sistematik yaklaşımda (systematic approach) yer şekilleri görünüm ve büyüklüklerine göre ana yerşekili gruplarından başlanarak en küçük şekillere kadar taksonomik bir sınıflandırmaya tabi tutulur ve tanımlanır. Analitik yaklaşımda (analytic approach) ise yerşekilleri oluşum süreçlerine göre ayırt edilir.
Yukarıda anlatılanlar genel olarak klasik Jeomorfoloji konuları içerinde sayılan olgulardır. Günümüzde Jeomorfoloji oldukça fazla gelişme göstermiş ve nitel yorum bilim aşamalarından sonra nicel ve bilimsel bir kimliğe kavuşmuştur.
Jeomorfoloji, her ülke de farklı bir görev üstlenmektedir. Doğu bloğundaki ülkelerde, genelde plütonist veya yapısalcı bir bakış açısıyla yaklaşıldığından, her zaman ekonomik getirisi olan sahalarda kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmalara en iyi örnek petrol ve doğalgaz kaynaklarının tespitidir. Batıda ise neptünist yani iklimin hakim olduğu bir yaklaşım vardır ve burada genel olarak paleocoğrafik evrimi anlamaya, geçmiş ortamı analiz etmede kullanılmaktadır. Türkiye'deki jeomorfoloji betimlemeden öteye gitmemektedir. Yapılan en iyi çalışmalar, çok iyi jeolojik araştırması yapılan yerlerde, paleocoğrafik evrimin oluşturulmasıdır.
Jeomorfoloji, uygulamalı olarak çalışıldığında;
  • Yol yapımı (demir ve karayolu ve marina)
  • Erozyon tespiti (tarım alanı, mera, orman)
  • Heyelan risk alanları tespiti (Türkiyede yapılmış tüm heyelan çalışmaları, meydana gelen heyelanları analiz eder, oysa aslolan; heyelan gerçekleşmeden bu sahaların tespitini yapmak ve gereklli yerleri uyarmaktır)
  • Arkeolojik sahaların paleocoğrafik evrimini yapmak,
  • Taşkın ovalarında, taşkın esnasında su altında kalabilecek yerlerin tespitini yapmak,

Kütle Hareketleri

KÜTLE HAREKETLERİ
Tanım: Hiçbir taşıyıcı (rüzgâr, su, buzul) etkisi olmaksızın yeryüzünün aşağıya doğru hareket etmesi, şekil ve yer değiştirmesidir.
Kütle hareketlerinin sınıflandırılması
Düşme (Fall)
Akma (Flow)
Yavaş Akma (Creep)
Hızlı Akma
Devrilme (Topple)
Kayma (Slide)
Düzlemsel Kayma
Dairesel Kayma (Heyelan, Landslide)
Yanal Yayılma (Spread)
DÜŞME (FALL)
Tanım: Dış ve iç faktörler etkisi ile kopan malzemenin aşağıya doğru hareket etmesidir.
Sebepleri
Topuk oyulmaları
Çatlak ve kırıklardaki erime ve donma olayları
Hidrostatik basınç sonucu genişlemeyle yerçekiminin bağlayıcı kuvvetlerinden daha büyük hale gelmesidir.
şme hareketi başlangıcı; dalgaların etkisiyle meydana gelen topuk oyulması
Düşme hareketi; kırık ya da çatlaklardaki donma olayları ve yerçekimi
AKMA (FLOW)
Tanım:Yüzeyde kayaların ayrışması sonucu oluşmuş kumlu, killi zeminlerde, toprak ya da taş-toprak karışımından ibaret yüzeysel örtüde, su miktarının artması sonucunda gelişen harekettir.
Belirtileri
Ağaçların gövdelerinin eğilmesi
Yapıların, duvarların ve telefon direklerinin düşeyden kaçması
Yol, çit ve duvar gibi yapıların yer değiştirmesi
Tabaka uçlarının dışarıya doğru kıvrılması
Tabakaların aşağıya doğru akması
Topografya yüzeyinin küçük basamaklı bir yapı kazanması
1. Yavaş Akma (Creep)
Tanım:Yamacın ya da şevin yüzeysel kısmının sürekli ama çok yavaş yer değiştirmesidir.
Hareket hızı yılda 2–3 cm olabilir.
Bloktan, silt ve kile kadar her çaptaki malzemede görülebilir.
Sebepleri
Yerçekimi
Yüzeydeki malzemenin ıslanması-kuruması
Yüzeydeki malzemenin ıslak olması halinde içerdiği suyun donması-erimesi
Yeraltı ve yerüstü sularının etkisi
Bitki köklerinin büyümesi
Oyucu hayvanlarınetkisi
2. Hızlı Akma
Tanım: Yavaş akmanın oluştuğu toprak, taş-toprak karışımı yada ayrışma sonucu gevşemiş bloklu kısımların alttaki kısmen veya tamamen geçirimsiz temel üzerinde gözle görülebilecek bir hızla yamaç aşağı hareket etmeleridir.
DEVRİLME (TOPPLE)
Tanım:Bu harekette eğik yüzey boyunca kayma söz konusu değildir. Buradaki hareket bir dönme hareketidir. Dönme bloğun eğim açısındaki kenarı boyunca olmaktadır.
KAYMA (SLİDE)
Tanım: Toprak, taş veya bunların karışımından oluşan malzemelerin yerçekimi etkisiyle belirli bir yüzey boyunca aşağıya doğru hissedilebilir bir şekilde hareket etmesidir.
Sebepleri
Yamaç topuklarında yapılan kazılar ve aşındırmalar
Yamaçlara fazla ek yük konması
Yüzey ve yeraltı suları
Ayrışma
Farklı litolojide kaya ardalanması
Yerçekimi
1.Düzlemsel Kayma
Tanım:Yerli kayaların tabaka, çatlak, kırık ya da herhangi bir süreksizlik yüzeyi boyunca sınırlı bir şekilde aşağıya doğru hareket etmesidir.
2. Dairesel Kayma (Heyelan, Landslide)
Tanım:Daha çok ayrık veya zayıf çimentolu ya da çok sık çatlaklı kayalarda görülür.
Çoğunlukla birbirine paralel birden fazla kayma yüzeyi gelişebilir.
YANAL YAYILMA (SPREAD)
Tanım:Kohezyonlu zemin veya kaya kütlesinin alttaki yumuşak tabaka içine kırılarak batması sonucu uzamasıdır.
















Volkanizma

Volkanik patlamalar esnasında; yeraltından yeryüzüne çok miktarda malzeme taşınmakta, duman ve küller atmosfere gelen güneş ışınlarını engellemekte ve yeryüzü önemli bir soğumaya maruz kalmakta, bu da canlı yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Okyanus tabanlarında meydana gelen patlamalar deniz dibi su sıcaklığını değiştirmekte; buzul bölgelerinde meydana gelen patlamalar hızlı buz erimelerine yol açmaktadır. 1815 Endonezya Tanbara da meydana gelen volkanik patlamada 92.000 insan yaşamını yitirmiştir..

Yeryüzündeki Volkanların DağılışıYeryüzünde yaklaşık 450-600 arasında aktif volkan yer almaktadır. Bu volkanların birçoğu denizlerin altında bulunur. Yeryüzünde volkanların dağılışını gösteren harita İncelendiğinde, volkanların da depremler gibi uzun ve dar kuşaklar hâlinde uzandığı görülür. Volkanların en yaygın olduğu kuşak “Pasifik Ateş Çemberi” adı verilen Büyük Okyanus çevresindeki kuşaktır. İkinci en belirgin kuşak ise Atlas okyanusunu baştan başa geçen kuşaktır. Ayrıca Akdeniz çevresi ile Doğu Afrika'da da önemli volkanlar bulunmaktadır.

Volkanik kuşaklar yer kabuğunu oluşturan levhaların sınır­larında bulunur. Buralar, yeryüzünün zayıf ve çatlak sahaları olduğu için magma bu kesimlerde yeryüzüne ulaşır. Volkanların çoğu okyanus ortası sırtlarda ya da okyanus­ların kenarlarındaki dalma - batma alanlarında oluşur. İzlanda ve Azor adaları okyanus ortası sırtlarda oluşan volkan adalarıdır. Japonya, Yeni Zelanda, Endonezya, Filipinler, Karayip ve Aleut adaları ise Büyük Okyanus kıyılarındaki dalma - batma alanlarında oluşan volkanik adalardır.



Yeryüzündeki Bazı Yanardağlar1.Etna (Sicilya, İtalya)
2.Hekla (İzlanda)
3.Kilauea (Havai, ABD)
4.Krakatoa (Rakata, Endonezya)
5.Mauna Loa (Havai, ABD)
6.Mauna Kea (Havai, ABD)
7.Mount Baker (Washington, ABD)
8.Erebus Dağı (Ross Adası, Antarktika)
9.Mount Hood (Oregon, ABD)
10.Mount Fuji (Honshu, Japonya)
11.Mount Rainier (Washington, ABD)
12.Mount Shasta (California, ABD)
13.St. Helens Dağı (Washington,ABD)
14.Novarupta (Alaska, ABD)
15.Popocatépetl (Meksiko, Meksika)
16.Ağrı Dağı (Türkiye)(Ağrı Dağı bir Stratovolkandır ama volkanik faaliyeti vardır)
17.Surtsey (Surtsey adası, İzlanda)
18.Santorini (Santorini adası, Yunanistan)
19.Tambora (Sumbawa, Endonezya)
20.Teide (Tenerif, Kanarya Adaları, İspanya)
21.Tungurahua (Ekvador)
22.Vezüv Yanardağı (Napoli Koyu, İtalya)
23.Llaima (Şili)
24.Pelée (Martinik)

Türkiye'de Sonmüş VolkanlarKaradeniz
1. Köroğlu Dağı


Ege
1.Kula ve çevresindeki 56 adet koni


İç Anadolu
1.Karadağ
2.Karacadağ
3.Hasan Dağı
4.Melendis (Melendiz)
5.Erciyes


Doğu Adadolu
1.Süpon (Süphan)
2.Nevrut (Nemrut)
3.Ağrı Dağı
4.Tedrük (Tendürek)
5.Cilo


Güney Doğu Anadolu
1.Karacadağ


Volkanik Görüntüler:

        Alaska eyâletinin Aleut Adaları'ndaki Cleveland Dağı; Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan çekilmiş

                                    Endonezya'daki Java Adasında bulunan Semeru Yanardağı



lav

                                                                   






 


volkanik  oluşum


 
 volkanik patlama




Volkan Tipleri














Volkanik Videolar


Hawai




 




Şiddetli Deprem

Depremler, Yerkabuğunda meydana gelen çeşitli salınım ve titreşim hareketlerine denir. Depremin süresi saniyelerle ifade edilirken etki dereceleri çok yüksektir. Depremler yeryüzünü en kısa sürede şekillendiren kuvvetlerdir.

Dünyada tespit edilen en fazla can kaybının olduğu deprem Çin (Shensi)’de meydana gelen 1556’daki depremdir. 830.000 kişi bu depremde yaşamını yitirmiştir. Ülkemizde 26 Aralık 1939 yılında meydana gelen 8.0 şiddetindeki depremde Erzincan’da 30.000 kişi yaşamını yitirmiştir. Bir deprem sonucunda doğada yer sarsıntısı, zemin sıvılaşması, yamaç-çamur akıntısı, tsunami, göl ve yer altı su seviyelerinde değişmeler meydana gelir.

DEPREM NEDİR ? NASIL MEYDANA GELİR

Deprem, yer içinde fay olarak adlandırılan kırıklar üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yer değiştirme hareketinin neden olduğu karmaşık, elastik dalga hareketleridir. Bu yer değiştirme, depremin büyüklüğü ile doğru orantılı olup özellikle sığ depremlerde belli bir büyüklükten sonra faylanma ile ilgili kırıklar yeryüzünde de görülmektedir. (Faylanma teorilerinin anlatımı daha sonra burada anlatılacaktır.)

Depremlerin önemli bir bölümü yeryüzünden yaklaşık 12 km derinliklere kadar uzanan elastik kısımda üst kabuk içinde meydana gelmektedir. Bu derinlikten daha derinlerde sıcaklık 400°C 'nin üzerinde olduğu için yer değiştirme hareketi depremsiz, krip denilen yavaş plastik şekil değiştirme enerjisi şeklinde yutulur. Buna karşılık elastik üst kısımda ise her yıl birkaç cm'lik yer değiştirme yüzyıllarca birikerek birkaç metre birden büyük bir kırılma oluşmaktadır. Depremlerin, bu elastik alan sınırında meydana geldiği sanılmaktadır.





Yeryüzündeki Deprem Bölgeleri1.Büyük okyanus ve çevresi
2.Antilerden başlayarak Akdeniz'den geçerek Türkiye'yi de içine alan ve Orta Asya'ya kadar uzanan şerit.
Dünyada depremden etkilenmeyen yerler
Kanada kalkanı, Finlandiya, Rusya, Sibirya ve Büyük Sahra



Yeryüzündeki Depremlerin DağılışıPasifik ateş çemberi: %68
Alp-himalaya kuşağı: %21
Atlas okyanusu ortası: %11

Yeryüzünde depremler uzun ve dar kuşaklar boyunca uzanmaktadır. En büyük kuşak, Büyük Okyanus'u çevreleyen deprem kuşağıdır. Yeryüzünde meydana gelen depremlerin %68'i bu kuşak içerisinde meydana gelmektedir. İkinci bir kuşak Atlas Okyanusu'nun ortasındaki okyanus ortası sırtlar boyunca uzanmaktadır. Meydana gelen depremlerin %11'i bu kuşak boyunca görülmektedir. Üçüncü bir kuşak ise Avrupa ve Asya arasında Alp-Himalaya kıvrım kuşağı boyunca uzanmaktadır. Yeryüzündeki depremlerin %21'i bu sahada oluşmaktadır.

Dünya'da her yıl 150.000 deprem olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bunların büyük bir bölümü o kadar hafiftir ki insanlar hissedemez Bunları sadece sismograflar kaydedebilmektedir. Bu depremlerin yaklaşık 10.000 tanesi hissedilecek kadar bir büyüklüğe sahiptir. Bu depremlerin 1.000 tanesi Japonya'da (Günde yaklaşık 3 adet.) gerçekleşmektedir. Her yıl 20 ile 50 arasında ciddi can ve mal kaybına yol açan deprem gerçekleşmektedir.[3]

Yandaki Dünya deprem dağılışı haritasını incelediğimizde, depremlerin yeryüzünde uzun ve dar kuşaklar boyunca uzandığı görülmektedir. En büyük kuşak, Büyük Okyanus'u çevreleyen deprem kuşağıdır. Yeryüzünde meydana gelen depremlerin %68'i bu kuşakta meydana gelmektedir. İkinci bir kuşak, Avrupa ve Asya arasında uzanmaktadır. Yeryüzündeki depremlerin %21'i bu kuşakta meydana gelmektedir. Üçüncü kuşak ise Atlas okyanusunun ortasındaki sırtlar boyunca uzanmaktadır. Meydana gelen depremlerin %11'i bu kuşak boyunca görülmektedir.

Dünya'da her yıl 150 000 deprem olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bunların büyük bir bölümü o kadar ha­fiftir ki insanlar hissedemez. Bunları sadece sismograf­lar kaydedebilmektedir. Her yıl 20 ile 50 arasında ciddi can ve mal kaybına yol açan deprem gerçekleşmektedir. Dünya'da depremlerin en az etkili olduğu yerler ise eski kara kütlelerinin bulunduğu Kanada, Kuzey Avru­pa, Sibirya, Arabistan Yarımadası gibi bölgelerdir.

Hindistan ve Türkiye Dünya'daki depremlerin %21'inin görüldüğü Asya ile Avrupa arasındaki deprem kuşağında, Şili ise depremlerin %68'inin görüldüğü Büyük Okyanus'u çevreleyen deprem kuşağında yer alır. Ancak Danimarka eski kara kütlelerinin üzerinde bulunduğundan, Danimarka'da depremlerin etkili olduğundan söz edilemez.


Türkiye'deki Depremlerin Dağılışı
Ülkemiz Akdeniz deprem kuşağında yer alır. Ülkemizin %60'ı faal deprem kuşağı üzerindedir. Depremler genelde kırık hatlarında yaygındır.

Depremden en az etkilenecek yerler
Taşeli platosu, Konya Ovası, Mardin Eşiği, Karaman, Mersin, Ergene havzası ve Antalya çevresi.









Endonezya

Tsunami

Tsunami;okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan deprem, volkan patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu denize geçen enerji nedeniyle oluşan ve hızları saatte 800 km ‘yi bulabilen dev dalgalara denmektedir.




ABD'deki jeolojik araştırmalar merkezi'nin açıklamasına göre, 1964'ten bu yana kaydedilen en şiddetli, 1900'den bu yana da 4'üncü en büyük sarsıntının yol açtığı ve yüksekliği yer yer 10 metreye ulaşan dev dalgalar sri lanka,hindistan, endonezya, tayland, malezya,myanmar, maldiv adaları ve bangladeş'te can kayıplarının yanı sıra maddi hasara yol açtı. depremde, andaman fay hattının yaklaşık 1000 km'lik bir bölümünün kırıldığı belirtildi. Dalgaların denizden 1 km kadar içeri girmesiyle binlerce kişi yaralandı ve çoğu balığa çıkan binlerce kişi de kayboldu. evler, tarlalar, sokaklar ve iş merkezleri sular altında kaldı. Yaklaşık 300.000 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir.













C.Klimatolojik Karakterli

Klimatoloji (İklimbilim), atmosfer içerisinde meydana gelen hava olayları ile yeryüzünde görülen iklim tiplerini inceleyen bilim dalı.
İklimbilimin konusu olan iklim, geniş bir sahada uzun yıllar boyunca görülen atmosfer olaylarının ortalama halidir. İklim coğrafi yeryüzünün şekillenmesi ve insan yaşamını çok yakından kontrol etmektedir. İklimbilim, hava olaylarını yakından tanımak için fiziğin bir alt dalı olan meteoroloji'nin verilerinden geniş ölçüde yararlanır. Meteorolojinin yaptığı gözlemleri alır ve insan ve canlı yaşamı açısından inceleyerek açıklamaya çalışır.
Yeryüzünde görülen başlıca ilkim tiplerini, oluşum nedenlerini, özelliklerini ve insan yaşamı üzerine etkilerini, iklim elemanlarını (sıcaklık, basınç ve rüzgarlar, nemlilik ve yağış) konularını inceleyen fiziki coğrafya alt dalıdır. Ortalama 50-100 yıllık hava durumu ortalamaları alınarak iklim hakkında bilgiler oluşturulabilir.


Atmosfer veya Gazyuvarı, yerkürenin etrafını saran ve çoğunlukla gaz ve buharlardan oluşan bir örtüdür.
Yerçekimi sayesinde tutulan atmosfer, büyük ölçüde gezegenin iç katmanlarından kaynaklanan gazların yanardağ etkinliği ile yüzeye çıkması sonucu oluşmakla birlikte, gezegenin tarihi boyunca dünya dışı kaynaklardan da beslenmiş ve etkilenmiştir. Basınç ve yoğunluk açısından diğer yer benzeri gezegenlerden Mars‘a göre yaklaşık 100 kat büyük, Venüs‘e göre ise yaklaşık 100 kat küçük bir gaz kütlesini ifade eder. Ancak bileşim açısından bu iki gezegenin atmosferlerinden çok farklı olduğu gibi, Güneş Sistemi içinde de eşsizdir.

Aşırı Sıcak ve Soğuklar

A. Aşın Sıcaklar ve Soğuklar (Ekstrem Sıcaklıklar)
İnsanlar, beslenme, üreme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla yaptıkları bütün etkinliklerini çağlar boyunca hakim olan iklim ve çevre koşullarına göre düzenlemişlerdir. Doğal olarak bu durum hayvanlar ve bitkiler için de geçerlidir. Ancak iklimde görülen bazı dalgalanmalar ve beklenilmeyen ekstrem (uç) olayların yaşanması, canlıların yaşamı üzerinde çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Bir yerde o güne kadar görülmeyen veya çok seyrek olarak görülen sıcak ve soğukların belli bir süre yaşanması, başta insanlar olmak üzere bütün canlılar ile doğal ve yapay çevreyi olumsuz yönde etkilemektedir. Çünkü her canlının caklık, nem, rüzgâr, basınç gibi pek çok atmosferik değişkene karşı, mutlaka fizyolojik bir tepkisi vardır. Ancak çevreye ve iklim koşullarına en kolay uyum sağlayan, olumsuz sonuçlarından en az etkilenen canlı, insandır. Buna rağmen insan da, zaman zaman yaşanan, sürekli ya da geçici olarak görülen sıcaklık değişmeleri karşısında nemin de etkisiyle çaresiz kalmaktadır. Örneğin, yaşanan aşın sıcaklarda güneş çarpmasından, aşırı soğuklarda ise donarak, yaşamını kaybedebilmektedir.
Daha önce don,kar ve tipi gibi tehlikeli atmosfer olay lan anlatılırken dü­şük sıcaklıkların olumsuz etkileri üzerinde geniş bir biçimde durulmuştur. Bunun için burada daha çok aşın sıcaklıklar, özellikle de bunların insan üzerindeki olumsuz etkileri konusunda bilgi verilecektir.
Genellikle insanların yaşamlarını rahat bir biçimde sürdürebildikleri hava sıcaklık değerleri, 17°C ile 31°C'ler arasıdır. Doğal olarak normal yaşam için bu değerlerin altında ve üstünde belirli bir tolerans sının söz konusudur. Ancak bu tolerans sınır değerlerinin dışındaki sıcaklık değerleri, değişik bünyelerde çok farklı klinik sendromlara, fizyolojik streslere, hastalıklara ve hatta ölümlere bile neden olabilmektedir. Normal olarak ortalama vücut sıcaklığı 36.5-37.0 °C arasındadır. Aşırı sıcak ve nemin etkisiyle belli bir süre insanların hissettikleri sıcaklık 40.6° ve daha yüksek değerlere ulaşırsa bir sıcak hava dalgasının varlığı söz konusudur. Bu durumda güneş çarpmalarına bağlı ölümler görülebilmektedir. Yine yaşanan sürekli aşın sıcaklarda, çok sayıda insan kalp krizi ve diğer fizyolojik rahatsızlıklardan dolayı ölmektedir. Doğal olarak sıcaklıkla beraber artan nemin ve rüzgârın da bu olumsuz tablo üzerinde büyük etkisi vardır


• Bir yerde aşın sıcak ve soğuk havanın uzun bir süre devam etmesi, bir kuraklık nedenidir. Bu süre uzadıkça da, kuraklığın şiddeti artmaktadır. Subtropikal kuşak ile kutup bölgelerinde yaşanan devamlı kuraklık, oralarda yaşanan sıcaklık koşullarıyla ilişkilidir (Fizikî kuraklık, fizyolojik kuraklık). Örneğin, ABD'nin büyük bir kısmında 1977-2001 yıllarında etkili olan ekstrem kış koşul­lan ile aynı bölgelerde, 1980 yılında yaşanan ekstrem yaz koşullan, sonuçları çok ağır olan ve o güne kadar görülmeyen kuraklıkların yaşanmasına neden olmuştur.
Sıcak ve soğuk baskınları ile uzun dönem yaşanan ekstrem sıcaklıklar ve bunun sonucunda oluşan kuraklık, daha sık ve yaygın olarak orta enlemlerde görülmektedir. Yaşanan kuraklık daha önce kuraklık konusunda açıklanan zararların yanında dolaylı olarak insanlarda büyük strese ve salgın hastalıklara neden olmakta, özellikle hasta yaşlı ve dayanıksız kişiler başta olmak üzere bir;çok insan yaşamını yitirmektedir.

Ülkemizde Ekstrem sıcaklıkların yaşanması aşağıdaki olaylar sonucu olmaktadır.
Sibirya oluşumlu karasal kutbi (cP) hava kütlesi ile denizel kutbi (mP) hava kütlesinin beklenilmeyen, zamanlarda anî olarak bir bölgemize inmesi (karayel, yıldız ve poyrazla) ve orada belirli bir süre kalması, bir soğuk baskını olarak değerlendirilebilinir. Böyle bir durumda insanlar, hayvanlar ve bitkiler gibi bütün canlı varlıklar yaşamsal olarak etkilenmekte akarsular, göller ve göletler donmakta, enerji üretimi aksamakta ve büyük ekonomik kayıplar görülmek­tedir. Ayrıca ulaşımda büyük aksamalar yanında, can ve mal kaybına neden olan kazalarda büyük artış olmaktadır.
Yine, Karasal Tropikal (cT) hava kütlesinin güney ve doğu bölgelerimizden itibaren Basra alçak basıncıyla ülkemizi beklenilmeyen bir zamanda etkilemedi (keşişleme ve samyelinin etkili olması) ve yurdun büyük bir kesiminde belirli bir süre etkili olması da aşırı sıcaklara neden olmaktadır. Bu durumda insanlar başta olmak üzere bütün canlılar olumsuz yönde etkilenmektedir.

Ülkemizde yaşanan sıcak ve soğuk baskınları sadece hava kütlelerinin hareketiyle ilişkili değildir. Türkiye'nin jeomorfolojik özellikleri bazı yerlerde Föhn ve Dranaj rüzgârlarının oluşması için çok elverişlidir. Beklenilmeyen bir nan sıcaklık koşullarıyla ilişkilidir (Fizikî kuraklık, fizyolojik kuraklık). Örneğin, ABD'nin büyük bir kısmında 1977-2001 yıllarında etkili olan ekstrem kış koşulları ile aynı bölgelerde, 1980 yılında yaşanan ekstrem yaz koşullan, sonuçlan çok ağır olan ve o güne kadar görülmeyen kuraklıkların yaşanmasına neden olmuştur.
Sıcak ve soğuk baskınları ile uzun dönem yaşanan ekstrem sıcaklıklar ve bunun sonucunda oluşan kuraklık, daha sık ve yaygın olarak orta enlemlerde görülmektedir. Yaşanan kuraklık daha önce kuraklık konusunda açıklanan zararların yanında dolaylı olarak insanlarda büyük strese ve salgın hastalıklara neden olmakta, özellikle hasta yaşlı ve dayanıksız kişiler başta olmak üzere bir­çok insan yaşamını yitirmektedir.








Şiddetli rüzgar ve fırtınalar

Bu doğa olayları değişik bölgelerde kasırga, hortum ve tayfun gibi isimler ile anılmaktadır. Büyük fırtınaların asıl sebebi alçak tropikal basınç alanlarıdır ve bu alanlar dünyada tropikal kuşaktaki okyanus üzerleridir. Dolayısıyla bu doğa olaylarından daha fazla sıcak kuşakta kısmen orta kuşakta yer alan okyanus kıyısı ülkeleri etkilenmektedir.(A.B.D, Güneydoğu Asya, Meksika Körfezi, Avustralya kıyıları, Afrika kıyılarında)




Tayfun ve fırtınalar yılın belli dönemlerinde etkili olmakla birlikte; Hint Okyanusu’nda ocak- mart arasında; Florida’da haziran-kasım ayları arasında etkili olmaktadır.                                                                     Ayrıca şiddetli rüzgar denizi kabartmakta ve kıyı bölgeleri su basmaktadır.
ÖR: 1900 yılı Eylül ayında Texas/Galveston’da şiddetli rüzgar dev dalgalar meydana getirmiş ve çok sayıda insan yaşamını yitirmiştir.